
İlki 2007 yılında merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim’in iştiraki ve genç akademisyenlere tavsiyeleri ile başlayan ve mütevazi adımlarla yola devam eden Genç Akademisyenler Buluşması sempozyumlarının beşincisi 100’den fazla katılımcı ile 17-19 Haziran 2011 tarihleri arasında medeniyetler şehri Mardin’de gerçekleşti. Her sene nitelik ve nicelik olarak daha da ileriye giden sempozyumun bu seneki katılımcı ve organizatör kurumları ise İLAM (İlmi Araştırmalar Merkezi), İLEM (İlmi Etüdler Derneği), İSM (İlimler ve Sanatlar Merkezi), İSAGEM (İstanbul Akademik Gelişim ve Eğitim Merkezi), İSAR (İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı) ve Kadim Akademi (Mardin Artuklu Üniversitesi Akademisyenleri Ortadoğu Araştırmaları Derneği) oldu.
2007 yılında gerçekleştirilen ilk buluşmada “Disiplinlerarasılık/Disiplinlerötesilik”, 2008’de “Geleneğimiz ve Bilimler: Entelektüel Bağımlılığı Aşmak”, 2009’da “Süreklilik ve Değişim Arasında Düşünce ve Hayat”, 2010’da ise “Yeni Meseleler ve Çözüm Arayışları” üst başlıklarının tartışıldığı sempozyum serisinin bu seneki üst başlığı ise “Bilgi ve Toplum” olarak belirlenmiş. Mardin toplantısında farklı disiplinlerde çalışmalar yapan lisans ve lisansüstü düzeyde genç akademisyenler konuyu farklı açılardan ele alma ve irdeleme imkanı buldu. Bu da Genç Akademisyenler Buluşması sempozyumlarının amaçlarından biri olan farklı disiplinlerin makro düzeyde bir konu hakkında söylem geliştirebilmesinin önünü açan ve bunun önemini kavratan özelliğine katkıda bulundu diyebiliriz.
Böyle ciddi bir giriş yaptıktan sonra şahsi izlenimlerimizi de aktarmaya çalışalım. Buluşmaya İstanbul’dan katılacak Genç Akademisyenler olarak 17 Haziran Cuma sabahı havaalanında buluştuk. Havaalanındaki tanışma ve uçağa doğru tatlı tatlı koşuşturma sonrasında Diyarbakır uçağında yerimizi aldık. “Mardin’de yapılacak bir sempozyum için onca insan ne diye Diyarbakır uçağına bindiniz?” dediğinizi duyar gibiyim. Efendim, “Mardin’de havaalanı vardı da biz mi inmedik” diyemiyoruz çünkü Mardin’de havaalanı var, lakin bakımda olduğundan en yakın yer olan Diyarbakır’a gidip oradan karayoluyla Mardin’e gidileceği haberini sempozyumu düzenleyenler katılımcılara bildirmişlerdi. Kısa ve güzel bir yolculuktan sonra Diyarbakır’a vardık ve sağ olsunlar havaalanında bizi otobüslerle bekleyen Mardin Artuklu Üniversitesi’nden organizatör arkadaşlarla beraber hızlı bir şekilde Mardin’e intikal ettik. Mardin’de şehir merkezinin hemen dışında güzel bir otele yerleştikten sonra genç akademisyenlerin ilk günkü programlarında Mardin şehir turu vardı. Mardin’e gelip de görmeden geri gitmek olmaz denilecek neresi varsa kısa zamanda gezilmeye çalışıldı ki bunların en başında herkesin ilk aklına gelebilecek yer olan Deyrulzaferan Manastırı da vardı. Mardin kentinin doğusunda yer alan binlerce yıllık bu yapı Süryani Ortodoks cemaatinin ibadet mekânı. Mardin’in tarihî dokusunu, farklı kültür ve dinlere yaptığı ev sahipliğini bizzat görmek bizler için oldukça faydalı oldu. Günün bitimin de ise katılımcılar açılış programı için Mardin Artuklu Üniversitesi konferans salonunda yerlerini almış, rektör yardımcısı Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın “Dünya’da ve Türkiye’de Yeni Üniversite” başlığı ile genel olarak üniversiteler ve daha özelde ise Mardin Üniversitesi hakkındaki konferansına kulak kesilmişti.
Hemen ertesi günün sabahında ise sempozyum tebliğlerinin sunumları başladı. LYS sınavlarının da aynı günlerde olması ve ÖSYM’nin yönetmeliği gereği üniversite binalarının kullanılamaması, üniversitede gerçekleştirilmesi planlanan panellerin zorunlu olarak üniversite dışında bir mekânda gerçekleştirilmesini zorunlu kılmış. Bu güzel zorunluluk genç akademisyenlere tarihî Zinciriye Medresesi gibi bir mekânda tebliğlerini sunma imkanı sağlamış oldu ki görebildiğim kadarıyla tüm katılımcılar bu durumdan gayet memnundu. Tarihî (eski) Mardin’in tepe noktasında bulunan Zinciriye Medresesi’nde toplam 12 oturum gerçekleştirildi ve bu oturumlarda toplam 48 tane tebliğ sunuldu. Sempozyum tertip heyetinden, düzenleme ve bilim kurullarından hocalar, genç akademisyenler ve dinleyiciler iki gün boyunca siyaset, sosyoloji, iktisat, İslamî ilimler, hukuk ve bilim tarihi alanlarında yapılan her biri birbirinden farklı ve önemli tebliğleri merakla takip edip sordukları sorular ve yaptıkları yorumlarla organizasyona renk kattılar.
Tebliğlere baktığımızda ise çeşitlilik hemen göze çarpmaktaydı. Kimi akademisyenler kurumlar kimi de kişiler ve eserler üzerinden konuyu ele almıştı. Bütün tebliğleri burada zikretmek mümkün olmasa da fikir vermesi açısından birkaç tanesinin başlığını aktaralım: “Bilim- Medeniyet İlişkisi Bağlamında Sâid el-Endelüsi’nin Tabakâtü’l-Ümem’i”, “Osmanlı Devleti’nde Aklî İlimlere İlginin Azalması İddiasına Eleştirel Bir Bakış”, “Sömürge Çağında Feminist Diyaloğun Problemleri Olarak Oryantalizm ve Kültür”, “Medresenin Toplum Üzerindeki Etkisi: Halep Hüsrev Paşa Medresesi Örneği” ve “Büyük Siyasi Dönüşümlerin Ortasında Bir Osmanlı Entelektüeli: Satı Bey’in Bilgiyi Toplumsallaştırma Projesi”. Güncel meselelere dair sunulan tebliğler de ilgi çekiciydi. Bu bağlamda CERN araştırma merkezinde yapılan deneyler ve bunun toplumsal algılamaları, Türkiye’de işçi sınıfının özelleştirmeye karşı tavrı ve 2010 Anayasa değişikliği üzerine sunulan tebliğler buna örnek olarak gösterilebilir. Bununla beraber özel bir panelde üç akademisyen mimarlık, felsefe ve iktisat alanında birbirlerini tamamlayan daha geniş bir çerçeve sundu.
Sabahın erken saatlerinden akşama kadar devam eden sunumlara katılan genç akademisyenler gerek öğle arasında gerekse de akşam paneller sonra erdikten sonra şehri tanıma faaliyetlerine devam ettiler. Kimi katılımcılar Mardin’in tarihî ve kültürel yerlerini uzun uzadıya gezerken, kimileri de Mardin’in yemek kültürüne aşinalık kesbetmek için bu noktada çaba içinde oldu. Mardin’e gelmişken bir kaburga dolması yemeden şehri terk etmemek için canla başla çabalayan arkadaşları burada zikretmeden geçmemek gerekir. Tüm bunların yanı sıra Mardin halkıyla yapılan sohbetler de genç akademisyenlere bölge hakkında daha fazla bilgi sahibi olma ve kendilerini tanıtma gibi bir imkan sunmuş oldu. Sayılı gün çabuk geçermiş. Katılımcılar göz açıp kapayıncaya kadar kendilerini kapanış ve değerlendirme oturumunda buldular. Yine heyecanlı, tartışmalı, yapıcı eleştiriye dönük ve şükran ifade eden cümlelerle dolu bir değerlendirme toplantısı ile bir Genç Akademisyenler Buluşması daha sona erdi. Aslında her Genç Akademisyenler Buluşması ile herkesin kafasında bir soru daha belirgin olarak ortaya çıkıyordu. Nereye kadar gidecek bu işin sonu? Böyle bir organizasyonun ne gibi faydaları olacak? Tüm bunlar bir heyecanın soruları olarak beliriyordu aslında. Nitekim son değerlendirmeyi yapan sempozyum tertip heyetinden Recep Şentürk’ün ima ile çılgın proje olarak nitelendirdiği ve bundan sonraki Genç Akademisyenler Buluşması’nın mümkünse Halep’te ve dilinin İngilizce ve Arapça olacağı müjdesi ise bu heyecanlı soruları körükler mahiyette idi. Bu kervanın yolu açık gibi. Genç Akademisyenler son sürat işlerine devam ediyorlar…
Bir yanıt bırakın