
Değerlendiren;Melike Akkuş
Medeniyet bilincine sahip akademisyenlerin yetişmesi yolunda faaliyet gösteren İSAR geçtiğimiz Eylül ayında akademik dünyanın ve finans dünyasının ufkunu açan uluslararası bir etkinliğin paydaşları arasında yer aldı. Türkiye’de bir ilk olma vasfını taşıyan İstanbul İslâmî Finans Sonbahar Okulu (İİFSO), İslâmî ekonomi ve finans alanlarındaki çalışmalarıyla akademi ve iş dünyasında önemli bir yere sahip olan Durham Üniversitesi, Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) ve İSAR’ın işbirliğiyle 19–22 Eylül 2011 tarihleri arasında gerçekleştirildi. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin ev sahipliğini yaptığı program kapsamında faizsiz bankacılığın temel kavram ve kurumlarının yanı sıra sektörün geleceğinden şer’î kuralların yeniden yorumlanmasına, İslâmî finansın Türkiye’deki konumundan müşteri profiline kadar birçok farklı konu ele alındı. Avrupa’nın finans merkezi olma iddiasındaki İstanbul, İİFSO kapsamında küresel finansal krize rağmen geçtiğimiz birkaç yılda yıllık %10–15 civarı büyüyerek “helal bir sistem” olmanın ötesinde “güvenli bir sistem” olarak da cazibe merkezi haline gelen İslâmî finans sektörünün yurtiçi ve yurtdışındaki önemli isimlerini ağırlama şansı yakaladı.
Akademisyenleri, profesyonelleri ve öğrencileri bir araya getirerek teoriyle pratiği buluşturan İİFSO ilk gün yapılan açılış konuşmalarıyla başladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi adına Prof. Dr. Nurullah Genç, UTESAV Vakfı adına Mütevelli Heyeti Üyesi Mehmet Akif Özyurt, Katılım Bankaları Birliği’nden Aydın Yabanlı, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Müdürü ve İSAR genel sekreteri Prof. Dr. Recep Şentürk ve Durham Üniversitesi adına Dr. Mehmet Asutay’ın söz aldığı konuşmaların ortak temennisi dünya genelinde ciddi bir potansiyele sahip olmasına rağmen Türkiye’de çeşitli sebeplerle geri planda kalmış İslâmî finans sektörünün İİFSO gibi kapsamlı ve saygın organizasyonlar vesilesiyle hak ettiği öncü pozisyona sahip olması yönündeydi.
Açılışın akabinde geçtiğimiz aylarda İSAR’ın konuğu olan Dr. Mehmet Asutay “Islamic Moral Economics” başlıklı bir sunum yaptı. Aynı zamanda Durham Üniversitesi İslâm Ekonomisi ve Finans Merkezi’nin de başında olan Dr. Mehmet Asutay, İslâmî iktisattan bağımsız bir İslâmî finans kuramı geliştirmenin mümkün olmayacağını, İslâmî finans ve ekonominin arkasındaki motive edici unsurun kapitalist ekonominin noksanlıklarının / acizliklerinin üstesinden gelme fikri olduğunu belirtti. İslâmî ekonomi kavramının ilk olarak 1970’li yıllarda konuşulmaya başlanmasına karşın 80’li yıllara kadar İslâmî finanstan bahsedilmediğini hatırlatan Dr. Asutay, 90’lı yıllara gelindiğinde İslâmî finansın insanî gelişmeye katkı sağlayacak bir sistem olarak küresel finansal sistemin etkin oyuncuları arasında yerini aldığını söyledi. Dr. Asutay, bu akide, hukuk ve ahlak temeli üzerine kurulan İslâmî finansın hukukun yanı sıra ahlaka da uygun olmak zorunda olduğunu ifade ederken adalet, eşitlik, insanlık onuru gibi evrensel değerlerin gözetilmediği, ekonomik kaynakların toplumun bütün fertlerinin maddî, manevî ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde kullanılmadığı bir ekonomik sistemin “İslâmî” olarak nitelenemeyeceğini anlattı. İslâmî ahlak iktisadının zekât ve hisbe gibi müsbet mecburiyetlerle, sadaka ve vakfetme gibi gönüllü uygulamalarla, faiz yasağı gibi zorunlu kurallarla ekonomik sistemi toplumsal faydayı da gözeten bir mekanizmaya dönüştürdüğünü belirten Dr. Asutay, bu bu mekanizmanın düzgün olarak işleyebilmesi için sistemin sadece arz kısmında yer alan kurumların değil talebi teşkil eden müşterilerin de ekonomik karar ve tercihlerinde İslâm’ın tavsiye ettiği bir anlayışa sahip olmaları gerektiğine dikkat çekti.
Programın ikinci sunumu Durham Üniversitesi İslâmî Finans Programının direktörü Prof. Rodney Wilson tarafından İslâmî Finans Enstrümanları (Islamic Financing Instruments) üzerine yapıldı. Uzun yıllardır İslâmî finans üzerine çalışmalar yapan, Londra, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Abudabi, Singapur gibi birçok merkezde İslâmî finans eğitimleri veren Prof. Wilson cari hesaplar, hazine ürünleri ve yatırım ürünleri şeklinde sınıflandırdığı İslâmî finans enstrümanlarıyla alakalı detaylı bilgi verdi. Murabaha, muşareke, selem, icare, istisna‘, mudarebe ve vekâlet yöntemlerini çeşitli örnekler üzerinden açıklayan Prof. Wilson mevcut enstrümanların içinde ağırlıklı olarak murabahanın tercih edildiğinin altını çizerken İslâmî finans kuruluşlarının diğer ürünler üzerinde de yoğunlaşarak farklı beklentileri olan müşterilere ulaşabileceklerini belirtti.
İslâmî finansla alakalı genel çerçeveyi çizen iki sunumun akabinde Mustafa Büyükabacı sektörün Türkiye’deki hikâyesini ve sermaye piyasalarının halihazırdaki durumunu anlatan sunumuyla söz aldı. Türkiye’de İslâmî finans adına ilk kurumsal girişim olan Faysal Finans tecrübesinden bu yana sektörün içinde olan Büyükabacı, 1985 yılında “özel finans kurumu” adıyla başlatılan İslâmî finans sektörünün 2000–2002 yılları arasında ekonomik krize paralel olarak ciddi bir açmaza girdiğini, Ülker Grubu’nun Faysal Finans’a ortak olarak verdiği destekle sürecin atlatıldığını, 2006 yılında çıkarılan Bankacılık Kanunu’yla “katılım bankası” statüsü kazanan İslâmî finans kuruluşlarının bugün finans sektörünün önemli aktörleri haline geldiğini söyledi. Konvansiyonel bankaların tahvil, bono gibi getirisi yüksek olan ürünlere yatırım yaptığını, buna karşın katılım bankalarının doğrudan reel sektöre yatırım yaparak sosyo-ekonomik gelişim ve dengeye katkıda bulunduğunu belirtti. Sektörün ilk yıllarında daha çok güven kültürüne dayalı ekonomik ortamlar için elverişli olan mudarabe ve muşareke ürünlerini tercih eden katılım bankalarının son dönemde murabaha ürünlerine ağırlık verdiğini hatırlatan Büyükabacı, geçen yıl Kuveyt Türk Katılım Bankası tarafından gerçekleştirilen sukuk ihracıyla birlikte sermaye piyasasına faizsiz yatırım için yeni, güvenli ve likit bir enstrüman kazandırıldığını ifade etti. Müslüman bir ülke tarafından hayata geçirilen ilk endeks olan Dow Jones İslâmî Piyasa Türkiye Endeksi’nden bahseden Büyükabacı sunumunu 2010’da Türkiye Katılım Bankaları Birliği tarafından oluşturulan yeni faizsiz endeksi örnekler üzerinden anlatarak tamamladı.
Programın ikinci günü 1990’lardan beri hem Körfez Bölgesi’nde hem de İngiltere’de İslâmî bankacılık alanında deneyim sahibi olan Dr. Natalie Schoon’un İslâmî Portföy Yönetimi (Islamic Asset Management) üzerine yaptığı sunumla başladı. Yatırım yapılacak havuzun belirlenmesini portföy yönetiminin ilk adımı olarak niteleyen Dr. Schoon, İslâmî portföy yönetimi için uygun olan havuz belirlenirken “helal” alanlarda faaliyet gösteren ve finansal yapıları belirli bir risk düzeyinin üstüne çıkmayacak kadar sağlam olan şirketlerin tercih edildiğini belirtti. Mudarebe ve vekalet yöntemlerinin portföy yönetiminde kullanılan iki temel yöntem olduğunu söyleyen Dr. Schoon, risk ve kârlılık arasında doğru orantı olduğunu belirterek sukuk ve icare yöntemlerini riski ve getirisi en yüksek olan iki ürün olarak niteledi.
İngiltere’de İslâmî finans sektörünün önde gelen isimleri arasında sayılan Dr. Humayon Dar İslâmî finansal inovasyon üzerine yaptığı sunumunda gerçek mânada İslâmî bir finans sistemi için konvansiyonel ürün ve süreçleri İslâmîleştirmeye çalışmak yerine İslâmî bir finans sisteminin ihtiyacı olan orijinal ürünleri geliştirmek gerektiğini belirtti. 21. yüzyılın İslâmî finans alanında en büyük inovasyonunun “vaad” yöntemi olduğunu iddia eden Dr. Humayon “bir tarafın (vaat eden) bir işi diğer taraf (vaat edilen) için belli bir ücret karşılığında belirlenen zamanda veya dönemde gerçekleştirilmesi sözü” olarak tanımladığı vaadla alakalı çeşitli örnekler vererek konvansiyonel bankacılıktaki forward ve opsiyon işlemlerine vaad yoluyla İslâm’a uygun bir yapı kazandırılabildiğini söyledi.
İslâmî portföy yönetimi üzerine doktorasını University of Cologne’da tamamlayan Dr. Shehab Marzban İslâmî fon yönetimi konulu sunumunda İslâmî fonların başarılı olabilmeleri için kalite (şeffaflık, denetim, uyumluluk), üstünlük (fiyat, kalite, servis, konum), yenilikçilik ve icma (İslâmî düşünce ekolleri arasında mutabakat) gibi özelliklere sahip olmalarının gerektiğini söyledi. İslâmî fon pazarında %52’lik payla Suudi Arabistan’ın lider olduğunu, onu % 28’lik payla Malezya’nın takip ettiğini söyleyen Dr. Marzban İslâm’a uygun yatırım yapmak için sadece haram alanlara yatırım yapmaktan kaçınmanın yeterli olmayacağının, yüksek risk ve belirsizlikten kaçınmadan, toplumsal sosyal sorumluluk gözetilmeden yapılan yatırımların İslâmî sayılamayacağının altını çizdi.
Üçüncü günün ilk sunumu Kuveyt Türk Katılım Bankası genel müdür yardımcılarından Murat Çetinkaya tarafından yapıldı. Çetinkaya İslâmî finansal kuruluşların yeni ürünlerle konvansiyonel banka müşterilerine ulaşmaya çalıştığını, konvansiyonel bankaların ise özellikle küresel krizin akabinde İslâmî bankacılığa yoğun ilgi gösterdiğini belirtirken, Kuveyt Türk Katılım Bankası tarafından Türkiye piyasasına kazandırılan “sukuk”u sermaye piyasalarında İslâmî kurallara uygun işlem yapmayı mümkün kılması hasebiyle çok önemli bir enstrüman olarak niteledi. Bonodan farklı olarak fizikî bir varlığa dayanan ve faizsiz sabit getiri sağlayan sukuk pazarında dünya genelinde %75,1’lik payla Malezya’nın lider olduğuna işaret eden Çetinkaya, Türkiye gibi devletin merkez bankası kanalıyla sukuk ihraç ederek fiyat belirleyici bir rol üstlenmediği piyasalarda fiyatlama yapmanın ve cazibe yaratmanın zorluklarından bahsetti.
İslâmî Sermaye Piyasaları üzerine yaptığı sunumunda sermaye piyasalarını borç ve özkaynak temelli olarak sınıflandıran M. Iqbal Asaria, “sukuk”u sabit getirili bir ürün olması hasebiyle borç temelli bir İslâmî finansal enstrüman olarak sınıflandırdı. Malezya tecrübesi üzerinden sukuk mekanizmasını detaylı olarak izah eden Asaria teoriyle pratiği eş zamanlı takip eden bir ekonomist olarak İslâmî sermaye piyasalarındaki gelişmeleri yeni ürünler ve uygulamalar bazında anlattı. İngiltere’de İslâmî finans alanında önde gelen danışmanlık şirketlerinden olan Islamic Finance Advisory and Assurance Services’in kurucusu olan Mohammed Farrukh Raza İslâmî finansal kuruluşlarda İslâm hukukuna uygunluk üzerine yaptığı sunumunda denetleyici kuruluşlarla İslâmî kuralların zorunlu kıldığı sermaye yeterliliği, borç oranı gibi finansal düzenlemelere dikkat çekerek İslâmî finansal kuruluşların ekonomik krizlere mahal vermeden gerekli düzenlemeleri yaptıklarına dikkat çekti. Türkiye’de “danışma kurulu” olarak isimlendirilen fetva kurullarının yapısı ve işleyişiyle ilgili detaylı bilgi veren Raza, Malezya, Bahreyn ve İngiltere’deki uygulamaları anlatarak bu alanda uzman kişilerin sayıca az olması sebebiyle aynı isimlerin birçok farklı kuruluşa danışmanlık yapmak durumunda kaldığını belirtti.
Sermaye piyasaları üzerine sunumların ağırlıkta olduğu üçüncü günün son oturumu Paris merkezli bir danışmanlık şirketi olan Amanah Consulting’in başkanlığını yapmakta olan Majdi Chaabouni tarafından gerçekleştirildi. İslâmî finansal kuruluşlarda aktif-pasif yönetimi üzerine konuşan Chaabouni, konvansiyonel bankalarla İslâmî finansal kuruluşlar arasındaki farklara dikkat çekerek İslâmî finansal kuruluşların özellikle nakit yönetimi ve vade uyumsuzluklarını yönetmede zorlandıklarını, Islamic inter-bankın olmayışının bu kuruluşların hareket alanını kısıtladığını belirtti.
Programın son günü ürün geliştirme ve risk yönetimi üzerine yapılan sunumlardan müteşekkildi. Durham Üniversitesi İslâm Hukuku ve İslâmî Finans kürsüsünde profesör olan Dr. Habib Ahmed İslâmî bankalar için ürün geliştirme hakkında yaptığı sunumunda İslâmî finansal kuruluşların ürün geliştirken konvansiyonel bankalardan farklı olarak değişik ihtiyaç segmentlerinde yer alan müşteri gruplarını da gözetmeleri gerektiğini belirtti. Dr. Ahmed piyasanın değişen koşulları ve ihtiyaçlarını yeni ürünlerle takip etmenin önemine dikkat çekerken ürün geliştirme alanında çalışacak kişilerin danışma kurullarının kriterlerini de anlayabilecek derinlikte olmaları gerektiğinin altını çizdi.
Bahreyn Merkez Bankası ve Allianz Takaful gibi kuruluşlarda uzun yıllar çalışarak İslâmî finans alanında ciddi bir tecrübe sahibi olan Dr. Abdulrahman Tolefat, İslâmî finansal enstrümanlar arasında son dönemde öne çıkan tekâful üzerine bir sunum yaptı. İslâm hukuku tarafından teşvik edilen sigorta kavramının tekâful örneğiyle piyasada kullanılan bir ürüne dönüştürüldüğünü söyleyen Dr. Tolefat, tekâful şirketlerinin özellikle kısa vadeli yatırımlarının verimsizliğinden ötürü aktif yönetiminde sıkıntı yaşadıklarını belirtti. Tekâful mekanizmasını aile sigortası gibi spesifik örnekler üzerinden detaylarıyla izah eden Dr. Tolefat, tekâful şirketlerinde hisse sahipleriyle fon sahipleri arasında yaşanan menfaat çatışmalarına dikkat çekti.
Programın son oturumu Dünya Bankası Murahhas Üyesi ve Yürütme Müdürü Dr. Mahmoud Mohieldin tarafından gerçekleştirildi. Sunumuna İslâmî finansın 1970’lerden bugüne sergilediği performans ve küresel finansal krizle alakalı değerlendirmeler yaparak başlayan Dr. Mahmoud, İslâmî finansla konvansiyonel finans arasında özellikle risk yönetimi ve paylaşımı açısından öne çıkan farklılıklara değindi. İslâmî finansın reel sektörde karşılığı olmayan faaliyetleri yasaklamasına karşın konvansiyonel finansın yüksek riskli ve spekülatif faaliyetlerle düzenlenmesi ve denetlenmesi çok zor olan kompleks bir sistem yarattığını ifade etti.
Sertifika törenini de kapsayan değerlendirme oturumuyla tamamlanan İİFSO dört gün boyunca devam eden sunumlar kadar öğretici olan kahve araları, gün sonlarında hep birlikte yenen akşam yemekleri, Kanada’dan Endonezya’ya kadar dünyanın farklı ülkelerinden gelen katılımcıların oluşturduğu güzel muhabbet ortamıyla İstanbul için İslâmî finans alanında yeni bir dönemin habercisi oldu.
Bir yanıt bırakın