
Yazan:Burakcan Altay
22 Haziran akşamıydı. Tanzanya yolculuğumuz için hazırdık. Tüm yolcular uçağa binmek üzere kapı önünde toplanmıştı. Gözlerimiz siyahi kardeşlerimizi arıyordu. Bize yolcu profili biraz garip gelmişti, çünkü yolculardan sadece iki kişi siyahtı. İlk önemli izlenimim bu olmuştu. Oysaki gideceğimiz ülke bir Afrika ülkesiydi. Arkadaşlarla birbirimize tellkinde bulunuyor Tanzanya’ya gitme amacımızı birbirimize hatırlatıyorduk. Benim üzerimde “1453 Fetih” tişörtü vardı!
Yedi saatlik bir yolculuk sonrasında Darüsselam havaalanındaydık. Çevremizdeki insanlar ve bakışları değişmişti. Kendimizi siyahlar içinde beyaz noktalar olarak hissediyor, siyahlık üzerine empati kurabiliyorduk. Sefer öncesi bizi güvenlik görevlileriyle ilgili olarak uyarmışlardı. Mümkün olduğunca onlarla muhatap olmamaya çalışıyorduk. Ama beklenen oldu, bizi durdurmuşlar çoktan çantalarımızı aramaya koyulmuşlardı. Yardım üzere götürdüğümüz yatak çarşafları sıkı kontrole tabi tutulmuş, geçiş şartı olarak sonrasında ancak 50$ ile kurtulabildiğimiz çarşaf başına vergi ödememiz istenmişti. Eşyaların yardım amaçlı olduğunu herhangi bir ticari çıkar gütmediğimizi söylüyor, anlamayacağından emin olduğumuz görevlileri ikna etmeye çalışıyorduk. Bu da ne demek oluyordu? Biz Tanzanya halkı için bir şeyler yapmaya çalışalım o halkın görevlisi bize engel olsun! Şaşılacak şeydi doğrusu.
Tanzanya hakkında coğrafi konumu ve kumsalları dışında çok fazla kayda değer bir malumatım yoktu. Her şeyi görerek öğrenmek istiyordum. Görevli madem öyle o zaman vergiyi (haracı) yardım edecekleriniz ödesin diyerek bizimle alay edince Tanzanya’nın bir Etiyopya ya da bir Somali olmadığını anlamaya başlamıştım.
Bu güzel Afrika ülkesinde mümkün olduğunca sosyal hayata uyum sağlamaya çalıştık. Ve bunu sağlamak üzere meyve pazarlarını, okulları ve hayvan pazarları gibi belli başlı mekanları gezdik, sıkı pazarlıklara giriştik. Pazarlık yapmak Tanzanya’da çok köklü bir gelenek. Herhalde bu mühim geleneği yaşatmayı kendilerine vazife bilmelerinden olacak esnaflar tüm pazarlıklarımızı normal fiyatın 3-4 misli bir fiyatla başlatıyordu ve en az 2 misli bir fiyatla alışveriş yapabiliyorduk. Yine de fazladan verdiğimiz paralar helal olsun kardeşlerimize. İkna kabiliyetlerini takdir etmemek elde değil.
Darüsselam ve Zanzibar iki önemli şehir. Ankara ve İstanbul gibi. Darüsselam eski başkent ve bürokrasinin merkezi olması gibi özellikleriyle Ankara ile benzerlik gösteriyor. Zanzibar ise doğal güzellikleriyle ve cazibe merkezi olması dolayısıyla İstanbul’u andırıyor. Tanzanya’da resmi rakamlara çok güvenmemek gerekiyor. Devlet gerçekleri istediği şekilde gösteriyor. Resmi rakamlar Darüsselam’da yaklaşık %35 müslüman nüfus var dese de nüfusun çoğunluğunu müslümanlar oluşturuyor. Hele bu oran Zanzibar’da %99’a ulaşıyor. Zanzibar’daki Müslüman halkın yüzde sekseni ile doksanı arasındaki kesimi Sünni, geriye kalanlar ise Asya kökenli Şii’lermiş. Hıristiyan nüfus ise çoğunlukla Katolik , Protestan , Pentekostalist, Yedinci-gün Adventisti, Mormon ve Yehova’nın Şahitleri üyelerinden oluşmaktaymış. Hıristiyanlar misyonerlik faaliyetleri için büyük meblağları gözden çıkarıyorlar. İnşa ettikleri devasa kiliseler mütevazı küçük mescidlere adeta gövde gösterisi yapıyor. Müslümanlar ve Hıristiyanlar dışında Tanzanya’da farklı dinlere mensup kimi topluluklar da yer almaktadır. Özellikle anakarada Budistler, Hindular ve Bahailer ile karşılaşmak mümkün.
Tanzanya’nın resmî dili Svahili. Ülke bağımsızlığını ilan ettikten sonra, sömürge döneminin resmî dili olan İngilizce, bir süreliğine resmî işlerde kullanılmaya devam edilmiş. Fakat son yıllarda neredeyse hiçbir devlet kurumunda İngilizce kullanılmamaktaymış. Bu sebeple Tanzanya, Afrika’daki sömürge ülkeleri arasında eski sömürge dilini hemen hemen hiç kullanmayan sayılı devletlerden biri olma gibi önemli bir özelliğe sahip.
Tanzanya’da hizmet eden vakfımızın adı REHEMA. Anlamı rahmet. Bazı vazifeler için dışarıda görevlendirilmediğimiz sürece genellikle vakıf merkezinde bulunduk. İşleyişe yardımcı olmaya gayret ettik. Yoksulluk şehir merkezinde pek görünür olmasa da ziyarette bulunduğumuz yetimhanede ve erzak dağıttığımız köylerde kendisini fazlasıyla hissettiriyordu. Üç gün boyunca komşuluk ettiğimiz mescidin minik gülleri bize ilgi gösteriyor, dillerini anlamasak da bizimle konuşmaya çalışıyorlardı. Benim adıma yetimhane ziyareti ile birlikte rıhlenin en anlamlı, en duygulu anları mescitteki çocuklarla geçirdiğimiz zamanlar oldu. O çocuklarla çocuk olmak, onları sevindirmek ne güzel bir duygu.
Tanzanya’da olmak, hizmet etmek çok güzeldi. Tanzanya’dan bir daha orada olabilmek duasıyla ayrıldık. Bize bu güzelliği yaşatanlara, hayra vesile olanlara, emeği geçen büyüklerimize, hocalarımıza ve abilerimize gönülden teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Bir yanıt bırakın