
Değerlendiren;Ali Efe
Volkan Stodolsky’nin tezine göre, elimizde mevcut olan en erken hadis ve fıkıh eserlerinde sahabe amel ve kavilleri İslam Hukuku’nun asli kaynaklarından kabul edilmektedir. Ancak zaman içinde Ehli Sünnet mezheplerinin hepsinde sahabe kavlinin kaynaklık değeri ile ilgili kimi ret kimi eleştiri mahiyetinde birtakım yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Stodolsky’nin tezi, İslam Hukuk Tarihi için yeni bir model ve dönemlendirme öneriyor. Bu modele göre İslam Hukuk Tarihi iki döneme ayrılabilir. Kur’an-ı Kerim’in nüzuluyla beraber başlayan birinci dönemde, muteber hukuki içerik birikir ve hukuk kaynakları katmanlaşır. Ebu Hanife’nin başlattığı ikinci dönemde ise muteber hukuki içerik daralır ve bazı kaynaklar elemeye tabi tutulur. Sahabe kavlinin hücciyetinin eleştirilmesi veya reddedilmesi, hukuki içeriğin daralması ve kaynakların safdışı edilmesi bu ikinci dönemin bir tezahürüdür.
Volkan Stodolsky’nin fıkıh tarihi modeline biraz daha yakından bakalım. Buna göre Fıkıh Tarihi’ni iki döneme ayırabiliriz. Birinci dönemde hukuki içerik büyüyüp zenginleşiyor. Mesela sahabe kavlini ele alacak olursak, bir sahabenin hayatı boyunca söylediği değişik kaviller, birden fazla sahabenin söylediği kaviller, bunların paralel mahiyetleri, kasti olmayan önlenemez hatalar ve yanlış rivayetler, kasten yapılmış mevzu rivayetler şeklinde biriken içeriğe sahip olan bu kaynak sürekli büyüme arz ediyor. Daha sonra bu sürekli birikim sonucu kaynaklar katmanlaşıyor. Mesela Fıkıh Tarihi’nin, Kur’an-ı Kerim’in nüzulu ile beraber başladığını düşünürsek, bunun üzerine Nebevi Sünnet geliyor ve daha sonra Hulefa-i Raşidin’in içtihatları, sahabe ve tabiin kavilleri vs. şeklinde devam ediyor. Bu şekilde fıkhi içeriğin birikmesiyle katmanlaşma oluşuyor. İkinci dönemde ise fıkhi kaynaklar daralıyor ve bazı katmanlar saf dışı ediliyor. Bu daralma ise şu şekilde oluşuyor: Bir müçtehidin herhangi bir fıkıh kaynağını incelerken itimat edilen ve edilmeyen materyalleri ayrıştırması sonucu o kaynaktaki itimat edilen materyaller de azalmış oluyor. Saf dışı etmeye gelecek olursak, nasıl ki katmanlaşma kaynakların birikimiyle oluştuysa, bazı kaynaklara artık itimat edilemeyeceği tasrihen söylendikten sonra tertip edilen ve daha sonra tatbik edilen yeni bir fıkıh nizamı sonucunda saf dışı edilme gerçekleşmiş oluyor.
Ehli Sünnet mezheplerinin her birinde sahabe kavlinin hücciyetini kısmen veya tamamen reddeden ulema ortaya çıkmıştır. Bu durumu yukarıda zikredilen konularla ilişkilendirdiğimiz takdirde sahabe kavlinin hücciyetinin reddedilmesinin sebebi ortaya çıkmış olur. Zira bunun sebebi ulemanın yaşadığı dönemin, delillerin daralması ve katmanların kaldırılması dönemi olmasıdır. Sahabe kavlinin reddini, Ebu Hanife’nin başlattığı bu dönemin bir tezahürü olarak görebiliriz. Ebu Hanife’den önce daha çok fıkhi meseleler tartışılıyordu. İlk defa Ebu Hanife’nin talebeleri bazı alimleri mesnetsiz sünnete itimat ettiklerinden dolayı şiddetle tenkit etmişlerdir; yani ilk defa meseleleri değil meselelerde delil olarak gösterilen kaynakları irdelemişlerdir. Bu şekilde kendi dönemlerinde itimat edilen bazı kaynakları reddetmişlerdir.
Sonuç olarak fıkıh alimleri, fıkhi meselelere değil de fıkhi meselelerin kaynaklarına delil aramaya başladıklarında, fıkhi düşünce birinci dereceden ikinci dereceye inmiş ve tabiri caizse fıkıh felsefesi metodolojisi gelişmiştir. Bundan sonraki dönemlerde artık fıkhi kaynaklar için deliller aranmış ve kuvvetli deliller bulunmayan fıkhi kaynaklar reddedilmiştir. Kısacası Sahabe kavlinin ve diğer başka kaynakların reddedilmesi, Ebu Hanife ile beraber başlayan fıkhi düşüncedeki bu değişimin bir sonucudur.
Bir yanıt bırakın