
Değerlendiren: İdris Alkış
İslam ekonomisi ve finansı üzerine yapılan on seminerin ardından son olarak Hayrettin Karaman Hoca bir konuşma yaptı. Geçmişten günümüze doğru İslam ekonomisinin gelişim sürecine değindi.
Peygamberimiz zamanında da doğal olarak ticaret ve iktisadi hayat vardı. İktisadi ve ticari hayatın bütün usul ve fürularının, ahkamlarının sadece Peygamberimizden ve İslam’dan gelmediğini söyledi. Peygamberimiz, var olan iktisadi hayatın İslam hukukuna ve ahlakına uymayan taraflarını tadil etmiş, para ticareti dahil olmak üzere alışverişe konu olan mallaraysa sınır getirmiştir.
Hocamız, İslam iktisadını ve finans sistemini ortaya koyarken yöntemlerin tamamen İslam’a özgü olmasının gerekmediğini, İslam ekonomisinden bahsederken diğer sistemlere olan benzerliğin, paralelliğin orijinalliğe mani olmadığını ifade etti. Benzeyen değil, benzemeyen tarafımızla özgünüz. İslam iktisadının kahir ekseriyeti başka sistemlerden alınmış da olsa o cüzi kısım, onu İslami ve özgün yapar.
Çünkü onun fikri ve ruhu İslami’dir.
Peygamberimiz, faiz tüm dinlerde haramdır der. Hatta Peygamberimiz faiz konusunda, zımmileri özgür bırakmıyor, çünkü ehli kitap olanların dininde de bunun haram olduğunu söylüyor. Bir sistemde faiz varsa İslami bir ekonomi olamaz.
Dünyada kurumsal hâkimiyet noktasından liberal-kapitalist ekonomiye dayalı bir sistem işliyor. İnsanlara empoze edilmiş olan zorunlu bir banka mefhumu mevcut ve herkes banka olmadan iktisadi hayat olmaz diyor. Aynı zamanda faiz olmadan olmaz diyen bir düşünce de hâkim. Bir kısım iktisatçı ve bazı ilahiyatçılar da faizsiz iş yapılamayacağı görüşünde. Aslında İslami iktisadın da faiz adını kullanmadan faiz uyguladıklarını iddia ediyorlar. Hocamız İslam’ın ilk yıllarında yaşanan bir olaya atıf yaptı. Cahiliye Arapları, ‘Siz faizi yasaklıyorsunuz ama alışverişi helal kılıyorsunuz, aslında bu da bir tür alışveriştir, arada ne fark var?’ diye sormuşlardı. Cevap olarak Allah, Kur’an’da ribacılık yapıyorsanız zulüm var demektedir. Meşru ticarette zulüm yoktur, zulüm varsa İslami değildir. Hocamıza göre bu cevap ikisinin farkı açısından en kuşatıcı açıklamadır.
Geçen asırda ekonominin genişlemesi ve gelişmesi iktisat ve finansın araç ve gereçlerinde değişikliklere sebep olmuş. Müslümanlar da kendi araçlarını değiştirmek gerektiğini, bunların aynı zamanda İslami olmasını da istediler. Hocamız yetmiş yıldır süren bir emeğin varlığından bahsediyor ve işin teorisinde bir hayli ilerleme kaydedildiğine inanıyor. Ama maalesef dünyaya takdim edebileceğimiz İslami olan, alternatif ve uygulanabilir bir sistem ürettik diyemiyoruz. Teoride iyimser olduğunu ama uygulamadan memnun olmadığını ve işin uygulanması için iman, takva, hassasiyet ve ahlakın devreye girmesi gerektiğini söyledi. Hoca çarpıcı bir açıklamada bulunup şöyle dedi: “Eğer kuralları İslamileştirir de kurallara uyacak adamları İslamileştirmezseniz orada aksaklıklar doğar. Eğer yaşayacak olanda problem varsa kendini Kitab’a uydurma değil, işi kitabına uydurma oluyor. İslam iktisadının temel problemi de bununla ilgilidir.”
İslami bankaların tamamının özel olup hiçbir devlet katılım bankası değildir. Haliyle banka patronlarının tüccar olduklarını, hiçbirinin hayır hasenat için bunları kurmadıklarını söyledi. Mesela her bankaya bir genel müdür atanıyor ve işin fıkhi boyutunu inceleyen danışmanlar getiriliyor. Genel müdürün hedefi, biz bunları nasıl alternatif İslami müessese yaparız değil. Birinci hedefleri bankayı kâra geçirmek, ikincil olarak işlemler için İslam’ın hat çizdiği noktalar gereği bir fetva ve cevazlık bulmaya çalışmak. Yani genel müdürler patronları tarafından böyle bir tazyik altında. Hocamız Albaraka’nın ve Delleh’in kurucusu olan Muhammed Salih’in, “Mutlaka kazanın demiyorum ama mutlaka İslami yapın” cümlesini hatırlattı. Her ne kadar söyleyen patron da olsa müdür üzerinde muhakkak bir baskı söz konusudur.
Hocamız daha sonra ideal sistemden kısaca bahsetti. İdeal bir İslami bankacılık caiz mi değil mi sorularıyla oluşturulmaz. Alternatif olması için sadece caiz olması yetmez. Mesela bir malı karşılığında vadeli satıyorsanız peşine nispetle bu farklı olur. Parayı peşin verip malı sonra alıyorsanız bu da farklı olur. Bunlardan biri selem, diğeri vade farklı alım-satımdır. Selem, Peygamberimizden beri var olan bir uygulamadır. Diğeri, selem kadar sahih değildir ama dayanak noktası vardır.
İslam kalkınma bankasının kurucularından Ahmed en Neccar, İslam bankacılığını en çok düşünen isimlerdendir. Enver Üstade zamanında, Mısır’da teorik bilgileri uygulamayı başaran bu zat, İslam’da Banka ve Sigorta adlı bir eser yazmıştır. Hocamız tercüme ettiği bu eseri okumamız gerektiğini söyledi. Bu kitabı önemli kılan şey ideal İslam bankacılığının nasıl olması gerektiğine dair bazı cevaplar içermesidir. Ahmed en Neccar’ın, bu tür bankalarda öngördüğü muamele ortaklık esasına dayanıyordu. Bu tür bankalarda öncelikle karz-ı hasen var. İkinci özelliğiyse zekat var, yani insanlar zekatlarını da bu bankaya getiriyor. Son olarak da bankacılığın ortaklığa dayalı olarak işlemesi, peşin mal alıp vade farklı mal satmaya dayanmamasıdır. Bizde ilk kurulan Faysal Finans, biraz ortaklığa dayanan açılımlar yaptı. Teşvik kredilerine yapılan ihanet, Faysal’ın ortaklığına da yapıldı. Kişi parayı aldı, ancak ona bir emanet gözüyle bakmadı. Bunun üzerine Faysal Finans’da çatırdamalar meydana geldi. Karaman Hoca, iki sebepten ötürü İslam bankacılığının Türkiye’de alternatif bir İslami müessese olmaktan uzaklaştığını söyledi. Bunlardan birincisi Faysal Finans’ın başına gelenler bizim de başımıza gelir korkusu, diğer sebepse patronların kâr beklentisi içinde olmalarıdır.
Türkiye’deki bu bankalar %90 civarında murabaha ile satış yaparken %10’dan daha az bir kısmı ise ortaklık esasına dayanan bir politika izliyor. Halbuki esas olan ortaklık olmalıydı. Böyle bir oran, alternatif İslam finansına uygun değildir. Bunun üstesinden gelmek için ve bu bankaların gelecek vaat edebilmesi için bu zincirin kırılması gerekir. Vade farkı ile mal alıp satmak fıkhen caizdir, lakin ekonomiye yansıması bakımından burada İslam’ın rahmet ve bereketi tecelli etmeyecektir. Halbuki vade farkı ve faizin toplumsal etkisi birbirine eşittir. Bundan dolayı da vade farkı küçük bir yer kaplaması gerekiyor.
Bir yanıt bırakın