
Değerlendiren:Ali Efe
Selman Hüseyni Nedvi, dünyanın en önde gelen müesseselerinden biri olan Nedvetü’l-Ulema kurumunun başında bulunmaktadır. Kendisi, Hindistan’da İslami ilimler eğitimi veren ve aynı zamanda birçok büyük alimin yetiştiği, merkez konumunda olan Nedvetü’l-Ulema’da, İslam İlimleri bölümü dekanıdır. Ayrıca yine Hindistan’da, Şehit Ahmet Emin İrfan Üniversitesi rektörlüğünü de yürütmektedir. Şah Veliyullah ed-Dehlevi’nin ilim metodolojisi üzerine klasik tarzda yetişmiş ve aynı zatın birçok eserini Farsça’dan Arapça’ya tercüme etmiştir. Arapça, İngilizce, Farsça ve Urduca, bildiği diller arasında yer almaktadır. Türkiye’de yakından tanınan ve birçok eseri Türkçe’ye çevrilmiş olan Ebu’l-Hasan en’Nedvi de Selman Hüseyni Nedvi ile aynı ailedendir. Fıkıh ve hadis alanlarını cem etmiştir. Birçok önemli makale ve konferansları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Es-Siretü’n-Nebeviyye, el-İçtihad ve’t-Taklid Beyne Ehl-i’r-Re’y ve’l-Hadis, el-Emane fi’l-Kur’an, Dirasetü Elfazi’l-Cerh ve’t-Ta’dil.
Konuşmasının başında, bizimle karşılaşmasından ve tanışmasından ötürü duyduğu derin sevinç ve memnuniyeti dile getiren Selman Hüseyni Nedvi devamında Nedvetü’l-Ulema’nın tarihine, İslam Tarihi’ndeki rolüne ve yöntemine değindi.
Nedvetü’l-Ulema’nın kurulduğu dönemde, Müslümanlar arasında kelami, fıkhi ve daha birçok açıdan şiddetli ihtilaflar bulunmakta ve bu ihtilaflar onlar arasında nefret duygularının kabarmasına, düşmanlığın vuku bulmasına ve hatta savaşa gitmelerine bile sebebiyet vermekteydi. Ayrıca bu dönemde Hindistan, dört bir yandan İngiliz sömürgesi altındaydı. Müslümanlar arasındaki bu ihtilafları fırsat bilen İngilizler daha birçok farklı yolla onları birbirlerinden ayırmak için her türlü faaliyeti yürütmekteydiler. Başta başkent Delhi olmak üzere birçok şehri ele geçirmişlerdi. Bu şekilde İngilizler karşısında alınan askeri, maddi ve manevi hezimetleri müşahede eden alimler, bu saldırılara ve hezimetlere karşı koymak amacıyla harekete geçmişlerdir. Farklı bölgelerden gelen alimlerin katılımıyla yapılan müzakereler neticesinde İslami şahsiyete sahip bir ilim sistemi ikame edilmeden düşmanlara karşı konulamayacağı noktasında birleşmişlerdir.
Zira bu dönemde İslam medreselerinin ve şer’i mahkemelerin kapatılmış olması, İslami şahsiyetin kaybolmasına neden olmuştu. Böylece İslami ve şer’i ilimleri muhafaza etmek amacıyla Diyobend şehrinde Nedvetü’l-Ulema’ya tabi olan Daru’l-Ulum müessesesi kuruldu. Bu muhafazakar kurum, İslami ve şer’i ilimlerin yanında mantık, hikmet, felsefe gibi modern ilimlerle Arap ve Fars dili ilimlerini de eski medreselerin eğitim metodunu tatbik ederek okutmuştur. Uygulanan eğitim metodu, Hindistan’da hadis ilimlerini yayan Şah Veliyullah ed-Dehlevi’nin geliştirdiği metottan büyük ölçüde etkilenmiştir.
Bu dönemde alimler arasında vuku bulan başka bir ihtilaf da batı ilimlerinin alınıp alınmaması konusundaydı. Alimlerin bir kısmı sadece İslami ve şer’i ilimlerin eğitimi üzerinde dururken diğer bir kısmı da bu ilimlerin yanında Batı ilimlerinin ve özellikle yabancı dil eğitimini de gerekli bulmuşlardır. İngilizce ve batı ilimlerinin eğitimine karşı olan alimler, bunların ilim olmadığını savunmamış, fakat bu tür ilimlerin eğitimini verdikleri takdirde çocuklarının, gençlerinin ve öğrencilerinin İslami şahsiyetlerini kaybedip batılı bir şahsiyete kapılmalarından tedirginlik duymuşlardır.
Bu alimler, İngilizce ve batı ilimlerini gerekli gören alimleri küfürle itham ederken, diğer alimler de onları gericilikle ve ilimden anlamamakla itham etmişlerdir. İşte Nedvetü’l-Ulema hareketi, bu dönemde Müslümanların bu ve benzeri sebeplerden dolayı ayrılığa gitmemelerini, ancak tek bir ümmet haline geldikleri takdirde düşmanların saldırılarına karşı koyabileceklerini öngörmüş ve kısa sürede Hindistan’da yayılmış bir harekettir.
Nedvetü’l-Ulema’nın hedeflerinden ilki ve en önemlisi, çeşitli sebeplerle ortaya çıkan ihtilafların önüne geçip Müslümanlar arasında birliği sağlamak ve onları tek bir çatı altında toplamaktı. İkinci büyük hedef ise eğitim metodunun ıslah edilmesiydi. Zira ulema, mevcut eğitim sistemlerinin çağı seyretmediğini, şer’i ve modern ilimlerin öğretilmesi için uygun olmadığını tespit etmişlerdir. Örneğin Kur’an ve hadis ilimlerine gerekli ehemmiyet gösterilmemekteydi. Herkes hadislere kendi mezhebinin bakış açısıyla bakmakta, onları mezhebinin görüşlerine delil olup olmayacağı açısından incelemekte ve bu amaçlarla kullanmaktaydı. Nedvetü’l-Ulema alimlerinin düzenlemiş oldukları yeni metoda göre öncelikle büyük bir ihtimam ve titizlikle Kur’an ilimleri üzerinde, daha sonra yine aynı ciddiyetle sırasıyla hadis, fıkıh ve diğer ilimler üzerinde durulmalıydı. Aynı zamanda İngilizce’nin ve modern ilimlerin de medreselerinde okutulmasını gerekli görmüşlerdir. Hintlilerin din dili olan Sanskritçe’nin eğitimine de önem vermişlerdir.
Nedveti’l-Ulema hareketi, Müslümanlar arasında birliği sağladıktan sonra, ikinci hedef olarak şer’i ilimleri muhafaza etmek ve modern ilimleri de katmak suretiyle eğitim metodunu ıslah etmiştir. Bu yeni metotta öncelikli konu Kur’an ve Kur’an ilimleriydi. Muhammed İkbal’in babasının kendisine verdiği tavsiyelerden biri olan, Kur’an-ı Kerim’i kendisine indirilmiş gibi görüp onu bu şekilde anlamaya çalışma yöntemi göz önünde bulundurularak öğrencilerin herhangi bir tefsire bakmadan Kuran’ı direkt kendilerine indirilmiş gibi, Allah Teala ile konuşuyorlarmış gibi algılayıp bu şekilde anlamaya çalışmaları gerekmekteydi; daha sonra tefsirlerden de faydalanabilirlerdi. Ayrıca bu yeni metoda göre Arap dili ve ilimlerine yoğunlaşılması gerekmekteydi. Bu amaçla, Nedveti’l-Ulema alimleri birçok ilmin eğitimini Arap dilinde vermeye başlamış, birçok Arapça dergi kaleme almışlardır. Hadis ilimlerine gelince, bu ilimler daha önce Daru’l-Ulum’daki gibi okutulmamakta, Kütüb-i Sitte‘nin eğitimi bir sene içerisinde tamamlanmaktaydı. Nedveti’l-Ulema alimleri, hadis ilimleri için başlangıç olarak Riyazü’s-Salihin’i okutmayı isabetli bulmuşlardır. Daha sonra Kütüb-i Sitte ve diğer bazı hadis kaynaklarının bir araya getiren Mişkatü’l-Mesabih adlı esere iki sene ayırmışlardır. Bundan sonra Kütüb-i Sitte’den Sünen-i Tirmizi’yi okutmaya karar vermişlerdir. Yüksek lisans birinci sınıfta Sahih-i Müslim ve Sünen-i Ebu Davud’un tamamı ile Sünen-i Nesai, Tahavi ve Muvatta’dan seçmeler okutulmuştur. Yüksek lisans ikinci sınıf, yani son sınıfta ise Sahih-i Buhari’nin tamamı ile tefsir, usul, inşa vs. ilimleri ile modern, içtimai ve siyasi ilimler okutulmuştur. Ta ki alim olma yolunda yürüyen öğrenci, asrına, asrının şartlarına, düşüncelerine, doğruya ve yanlışa hâkim bir şekilde mezun olana kadar. Nedveti’l-Ulema’nın izlediği yöntem kısaca bu şekildedir.
Selman Hüseyni Nedvi, konuşmasının sonlarına doğru Kur’an-ı Kerim’den birtakım ayetler zikretmek suretiyle izledikleri eğitim yönteminin isabetli olduğuna deliller gösterdi. Ve konuşmasını bu şekilde noktalamış bulundu.
Bir yanıt bırakın