
Değerlendiren: Yusuf Sinan Canatar
İslam ve Finans Seminerleri’nin onuncusu, İslami açıdan sigorta (tekâfül) tartışmaları üzerineydi. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Hasan Hacak ve Neova Sigortacılık Genel Müdür Yrd. Yunus Emre Gürbüz, İslami açıdan sigorta üzerine bir seminer verdiler.
Doç. Dr. Hasan Hacak, konuşmasına sigorta kavramı üzerinden başladı.
Sigorta, bir risk paylaşımı durumudur. Toplumun birçok kesimini birden tehdit eden birtakım tehlikelere karşı her toplum, bunlarla baş etme teknikleri geliştirmiştir. Sigorta da bunlardan bir tanesidir. Sigorta, risk meydana gelmeden önce oluşturulan riskle mücadele yöntemidir. İslam kültürüne de baktığımız zaman, risk paylaşımı olarak adlandırabileceğimiz, ‘akile’ ve ‘vela’ olarak birtakım temel kurumlar görüyoruz. Yani İslam kültürünün ana kaynaklarında da genel olarak risk paylaşımı müesseselerinin yer aldığını görüyoruz.
Bu genel tanımlamaların akabinde Doç. Dr. Hasan Hacak Hoca, sigortadaki risk paylaşımı durumu üzerinde durulması gerektiğini belirterek sigorta akdinin iki taraflı basit bir sözleşme olarak anlaşılamayacağını, şayet bu şekilde anlaşılırsa sigorta akdi hakkında olumsuz hükümlerde bulunulacağını ifade etti. Çünkü bu işlem, iki taraflı bir sözleşme olarak ele alındığında iki kişiden biri mutlaka zarar göreceğinden dolayı bu sözleşmenin kumar işleminden bir farkı kalmayacaktır. Sigorta himayesi altında bulunmak isteyen kişi ile sigortacı arasında yapılacak olan sözleşmede, önceden sigorta himayesi altında bulunan kişilerin yer aldığı ve bu şekilde sözleşmede yardımlaşma (tenâsur) söz konusu olmuş olur. Yani kişi, tek başına sigortacı ile anlaşma yapmış değildir. Aynı şekilde sigortacı ile daha önce akit yapmış olan kişiler de yapılacak olan bu sözleşmeye resmen dâhil olmuşlardır.
Peki bu şekilde anlaşılırsa nasıl bir fark meydana gelecektir? Hocanın buna verdiği cevap olumlu yönde. Çünkü bir risk meydana geldiği zaman, yani o grup içinde bulunan bir ferde risk uğradığı zaman, fert ile o grup arasında yardımlaşma (tenâsur) olmuş gibi olur. Kişi, kendisiyle birlikte sigorta yaptıran diğer kişilerden birine zarar geldiği zaman, kendi ödedikleri primlerden bu kişilerin riskini karşılamayı zımnen de olsa kabul etmiş olur. Sigorta kurumu da bu yardımlaşmayı organize eden bir araç konumundadır. Bu bağlamda sigorta akdinde sayıyı artırdığımız zaman bu akit, doğrudan toplumsal bir hizmete dönüşecektir. Sigortanın bu şekilde anlaşılması neticesinde iki temel unsur göze çarpar niteliktedir: İlk olarak; sigorta yaptırmak isteyen kişi mutlaka prim ödemelidir. İkinci olarak da sigortacı, sigorta yaptırmak isteyen kişiyi himaye borcu altına sokar. Burada dikkat edilecek husus, riskin gerçekleşmesinin zorunlu olmayışıdır. Risk olsun ya da olmasın, riskten bağımsız olarak iki taraf da kendilerini borç altına sokacak bu işlemi üstlenecektir. Bunlara ilaveten Doç. Dr. Hasan Hacak, günümüzde Kara Avrupası sisteminde de sigorta akdinin adi iki taraflı sözleşme gibi değil, yukarıda bahsedilen şekilde anlaşıldığını ve bu şekildeki bir sigorta akdi anlayışının İslam Hukuku açısından da uygun olabileceğini belirtti.
Hocamız, İslam Hukuku’nda sadece kooperatif teşekküllü sigortanın uygulanmasının değil, aynı zamanda ticari sigorta sisteminin, geçim sağlayabilecek şekilde uygulanabileceğinin caiz olacağı noktasına değinerek konuşmasını tamamladı.
Seminerin diğer konuşmacısı, Neova Sigortadan Yunus Emre Gürbüz ise sigorta akdinin fıkhi boyutlarına ve uygulama alanında nasıl bir özellik gösterdiği hakkındaki konuşmasına başladı.
Sigortanın İslami açıdan değerlendirilmesi hususunda Sn. Gürbüz, içerisinde barındırdığı garar, meysir ve riba sebebiyle buna İslam uleması tarafından sakıncalı olarak bakıldığını, özellikle garar durumunun üzerinde durulduğunu belirtti. Çünkü hasarın meydana gelip gelmeyeceği, ne zaman ve ne miktarda gerçekleşeceği konusu tamamen müphemdir. Ayrıca kumar gibi ödenen primin çok daha yükseğinde para alma durumunun da söz konusu olabileceği ve şirketlerin topladığı bu primlerin faizli sistemin çalışmasına katkıda bulunduğu için ulema tarafından caiz olarak görülmediğini nakletti. Son olarak Sn.Gürbüz, konvansiyonel sigortanın alternatifi olan tekâful sisteminden ve İslam âlimlerinin bu sistem hakkındaki görüşlerinden bahsetti.
Kısaca özetleyecek olursak, tekâful sisteminin başlıca amacı yardımlaşmaktır. Risk konusunda yine bir belirsizlik olsa da yardımlaşma amacı, bu sistemin caiz olmasını sağlar. Yani insanların bir araya gelip akdin başında başkalarının hasarını ödeyeceklerini kabul ederek bu yardımlaşmaya girmeleri, İslam ulemasının, bu tür bir akdin geçerli olduğuna kanaat getirmelerini sağlamıştır. Yunus Emre Gürbüz, son olarak günümüzde tekâful sisteminin nasıl uygulandığını örneklerle açıklayarak konuşmasını tamamladı.
Bir yanıt bırakın